27 Aralık 2011 Salı

YAŞAM KARALAMASI



Sence biz kaybedenlerden miyiz Milena? Yaşamın bizden beklediklerini yaşama veremeyince kaybediyor mu insan? İyi bir eş, iyi bir evlat, iyi bir birey olamadık mı sence? Neden hiç istediklerimize sahip olamadık ve az ile yetindik Milena. En pahalı bedeller ödemek hep neden bize düştü, biz mi böyle olduğunu düşünüyoruz sence? Delicesine severken neden terkedildik, ya da neden terkedilmeliydik? Biz de kaybedenlerden miydik, yoksa hiç kazanamayanlardan mı? Öyle ya, kaybeden bile olabilmek için birşeylere sahip olmalıydık. Yoksa biz hiç kazanamadık mı? Sonra da hep kaçtık, sevmelerden, sevilmelerden, birlikteliklerden. Çünkü ait olamıyorduk hiç bir yere, hiç kimseye. Sahip olamıyorduk hiçbir şeye, sahip olunamıyorduk, olunduğunda kaçıyorduk. İzlediğim filmdeki gibiydi belkide; şöyle diyordu "Hiç, birisinin sana sahip olduğunu düşündüğün oluyor mu? Ya da bir şeyin? Evet. Evet,fark ettim bunu. Her fark ettiğimde de gitmek istedim. Bazı insanlar aile kurmaya önem verirler. Yani buna değer verirler. Bazılarıysa başka bir takım şeylere değer verirler. Bunlara değer verirken, niye değer verdiğini düşünmez birey. Toplumun içinde erimiş olan birey. Hem toplum, koleje girmeyi bir değer olarak sunduğu için artık o, kişiliğini yok sayma halidir.Koleje girmek için yarışır.Üniversiteye girmek için yarışır.İyi bir işe girmek için yarışır. Güzel bir kadınla evlenmek için yarışır.Devamlı bir yarış ve kazanma zorunluluğu. Aslında kazanmak nedir ki? En büyük zaferi kazandığında bir Antonius olduğunu düşün. Paris’e geldiğini ve o takın altında olduğunu ve bütün insanların senin altında olduğunu düşün. Ve gücün en üstünde olduğunu. Yalnız kaldığın o anda “Ne oldu be? Şimdi ne olacak?” diyorsan kaybedersin sen.Hı? Kaybetmişsin.Yani o anda en büyük zaferin içinde kaybetmişsin." Onlar kaybedenlerden olduğumuzu söylüyor bense kazanamayanlardan, ne farkeder değil mi Milena sonunda gitmek ve kalamamak var...

Hiç yorum yok: